asigiresunlum:///////
  Kur'andaki Hamân
 

Firavun'un Yardımcısı Hâmân

 

«Bir dem gelir İsî gibi ölmüşleri diri kılar
Bir dem girer kibr evine Fir'avn ile Hâman olur.»
(Yunus Emre) [1]

Hâmân (Arapça: هامان), Kurân-ı Kerîm'de Firavun'un yardımcılarından biri olarak adı geçen kişi.[2] Kurân'a göre Firavun'un, Musa'nın tanrısına ulaşmak için bir kule yaptırmasını emrettiği kimsedir.[3] Bazı alimlere göre Mısır Firavun'unun veziridir.[3][4]

Kurân'da Firavun'un baş danışmanı olarak muhtelif yerlerde sözü geçen Hâmân, Tevrat'ta bahsedilen Persli (İranlı) Hâmân'la karıştırılmamalıdır. (Esterin Kitabı iii vd) Kurân'da bulunan "Hâmân" sözcüğü, büyük bir ihtimalle özel bir isim değil; fakat eski Mısır dininde tanrı Amon'a nispet edilen yüksek sınıftan rahiplere verilen "Hâ-Amen" unvanının Arapçaya mal olmuş şeklidir. Hz. Musa'nın yaşadığı çağda Mısır'da Amon kültü hakim olduğuna göre, bu kültü temsil eden en yüksek dereceli rahibin de yönetimde Firavun'dan sonraki ikinci adam olması tabiidir.

Kurân'da bahsi geçen Hâmân'ın gerçekten Amon kültünün baş rahibi olduğu görüşünü, Firavun'un bu Hâmân'dan (hem bu sûrenin 38. ayetinde, hem de 40:36-37'de bahsi geçtiği gibi) "çıkıp Musa'nın tanrısını görmek için" kendisine "yüksek bir kule" yapmasını istemesi de destekler gözükmektedir. Ayrıca Hâmân'dan kule yapıcısı olarak söz edilmesi, büyük Mısır piramitlerinin dinsel amacına ve baş rahibin piramitlerin baş mimarı olarak üstlendiği fonksiyonuna işaret ediyor olabilir. (Muhammed Esed) [5]

Kurân-ı Kerîm'de Hâmân'dan şöyle söz edilir:

"Biz, yeryüzünde mustazâflara iyilikte bulunmak, onları önderler yapmak ve vârisler kılmak ve yeryüzünde yerleştirmek; Fir'âvn'a, Hâmân'a ve askerlerine korkmakta oldukları şeyleri göstermek istiyorduk" (el-Kasas, 28/5-6).

"Fir'âvn, "ey ileri gelenler, sizin benden başka bir tanrınız olduğunu bilmiyorum. Ey Hâmân, çamura ateş yak (tuğla hazırlayıp) benim için yüksek bir kule yap; (çıkayım da) belki Musa'nın ilahına muttali olayım. Doğrusu ben onu yalancılardan sanıyorum' dedi" (el-Kasas, 28/38).

"Andolsun ki, biz, Musa'yı mucizelerimizle ve apaçık bir hüccetle Fir'âvn'a Hâmân'â ve Kârûn'a gönderdik de, onlar, "bu çok yalancı bir sihirbazdır' dediler" (el-Mü'min, 40/23-24).

"Fir'âvn, ey Hâman, bana yüksek bir kule yap; olur ki o yollara, göklerin yollarına erişirim de, Musa'nın tanrısına muttali olurum. Doğrusu ben, onu yalancı sanıyorum' dedi. İşte böylece Fir'âvn'ın kötü ameli kendisine süslendirildi ve (doğru) yoldan alıkonuldu; Fir'âvn'ın hilesi, ancak bir hüsrandır" (el Mü'min, 40/36-37).

Ayetlere bakıldığında ilk göze çarpan nokta, Hâmân'ın Fir'âvn ve Karun ile birlikte anılmış olmasıdır. Bu, onların birlikte hareket eden ve dolayısıyla da aynı yer ve zamanda yaşamış kimseler olduklarını gösterir.

Fir'âvn'ın Hâmân'a doğrudan doğruya emir vermesi Hâmân'ın Fir'âvn'ın buyruğu altında bulunan bir kimse olduğunu göstermektedir. Ayrıca ona doğrudan doğruya emir verilmiş olması, geniş yetkilerle donatılmış olduğuna delalet eder. Aynı zamanda âyette geçen "Fir'âvn'a, Hâmân'a ve onların askerlerine" ifadesi ise, Hâmân'ın güçlü ve üst düzeyde bir kimse olduğunun alametidir.

Bu yüzden, Hâmân'ın Fir'avn'ın vezirlerinden biri olduğu kanaatine varılmış ve Hâmân ve Karun, Fir'âvn'ın vezirleri olarak anılmışlardır. Şu var ki, Karun'la ilgili âyetlerde bu şahsın İsrailoğulları'ndan olduğunun açıkça ifade edilmiş olması ve haber verilen olaylar, onun devlet görevlisi bir "vezir" olmaktan çok, Firâvun'ın İsrailoğulları içindeki işbirlikçisi olduğunun bir delilidir. Halkını Fir'âvn'ın boyunduruğu altında tutan bir işbirlikçi. Hâmân için ise, gerek "asker sahibi" oluşu, gerekse doğrudan ve açıkça buyruk alışı göz önünde tutulunca, "vezir" veya benzeri üst düzey yöneticisi yahut kumandan olması muhtemeldir.

İlk andığımız âyet meâli, Hazreti Musa'nın doğumunu ve suya bırakılışını anlatan âyetlerle bir aradadır. Buna bakarak, Fir'âvn'ın İsrailoğulları'ndan doğan erkek çocukları öldürtme-karar ve buyruğunda Hâman'ın da payının bulunduğu düşünülebilir. Böyle bir kararda pay sahibi olduğu içindir ki, "korktuğuna uğratılması" söz konusu edilmiş olsa gerekir.

Ayrıca, Fir'âvn'ın "inkâr" için kanıt aramak üzere kule yaptırma girişiminde özellikle Hâman'a güvenmiş olması da, onun küfür ve inkârının devam ettiğini, bu doğrultuda Fir'âvn'la tam bir görüş birliği içinde bulunduğunu gösterir.

Hâman'ın adı, Kitab-ı Mukaddes'te de geçer. Tevrat'ın Ester Kitabı'nın üçüncü Babından itibaren, İran'daki Yahudilerin gördüğü zulüm, Hamam adlı vezirin bundaki payı, Ester adlı Yahudi kızının Kral Ahaşveroş'un sarayına girerek hükümdarı etkileyişi, sonuçta Hâman'ı, on oğlunu ve on binlerce İranlıyı öldürterek Yahudileri kurtarışı uzun uzadıya anlatılır.

Anlaşılıyor ki, halen halkımızın zalim kimseleri "firavun, nemrut" gibi adlarla nitelemesinde olduğu gibi, Yahudiler de Mısır'daki Hâman'ın adını bir türlü unutamamış, onu hafızalarda bir "zalim vezir" olarak muhafaza etmiş ve İran'daki olaylar sırasında da, hafızalarındaki bu adı karşılaştıkları zalim vezire iliştirerek, onu Hâman diye anmış, Ester kitabına da öylece kaydetmişlerdir. Tevrat'ın sonradan hahamlarca elden geçirilip yeniden yazılış sırasında Mısırlı Hâmân'ın İran'daki zalim vezirle karıştırılarak böyle bir duruma yol açılmış olması da muhtemeldir. Bir başka ihtimal de her iki vezirin adının da Hâmân olmasıdır. Nitekim, Hz. Harun'un Hz. Musa'nın kardeşi olduğu Kurân'ın haberleriyle sabit olduğu gibi, Hz. Meryem'in kardeşinin de aynı adı taşıdığı yine Kurân-ı Kerîm'den anlaşılmaktadır. Aynı adı taşıyan iki ayrı tarihî kişiliğin Hâmân için de düşünülmesi niçin mümkün olmasın? Kuvvetli ihtimal ise, değindiğimiz üzere, Tevrat'ın hahamlarca elden geçirilişi sırasında bir karışıklık yapılmış olmasıdır. Bunun sonucunda da Mısırlı Hâmân, İran'daki olayların kahramanıyla karıştırılmıştır. Veya benzer tutumları dolayısıyla iki vezir, Yahudinin hafızasında, özdeşleştiğinden kayıtlara da öylece geçilmiştir.

Ayrıca Hâmân'ın özel isim mi, yoksa işgal ettiği makamın ismi mi olduğu hususu da kat'i değildir.[6][2]

Hâmân'ın görevi hususunda ihtilaflara düşen Kutsal Kitap araştırmacıları, onu farklı görevlerde göstermişlerdir.. Ama Kurân-ı Kerim'de Allah, Hâmân  için "usta" ibaresini kullanmakla beraber, Firavun'un kendisinden kule inşa etmesini istediğini görürüz..

Yapılan Mısır piramitleri araştırmasında Hâmân'ın gerçekte, bir vali ve bölge yöneticisi değil; usta, şef gibi görevi olduğu tespitine varılmıştır.[7]

Firavun, Hâmân ve Kârûn Üçlemesi

Tarihte krallar, isyanlar karşısında tek hedef olmaktan çıkmak için saha genişleterek kendilerine yakın bir sınıf oluşturmuşlardı. Firavun'un yaptığı gibi. Bugün de aynı ayrıcalıklı blok mevcuttur. Kurân terminolojisinde bunun adı “Mele” dir. “Gözdeler” denilen ve soylu kılınan bu sınıf, iktidara yakın olup bürokrat kesimi oluşturur. Siyaset bunların elindedir. “Şımarık zenginler” diye isimlendirilebilecek “Mütref ” ise, bu grupla dirsek teması kurar. Bunlar da Karun'un alt tabakası olup sermayeyi ellerinde tutarlar. Bir de “Belam” denilen ve ilmiyle sistemin işleyişine meşruiyet kazandırma görevini üstlenenler vardır. Hepsi kariyer sahibidirler. Alt tabakaları ise, “Hâmân” dır. Bazen zulmün emrinde teknoloji üreten mühendis takımı, çoğu zaman da ilk ikisinin yapıp ettiklerini Allah'ın iradesi ile örtüştüren “ilim” ve özellikle “din adamı” sınıfıdır, bunlar. Böylece bütün âlemi paylaşırlar.[8]

Hâmân ve Kârûn, Kurân-ı Kerîm'de Firavun ile anılan iki isimdir. Hâman, Firavun'un en üst bürokratıdır: ‘Tabii efendim, münasiptir, güzel buyurdunuz, ne güzel efendim' cisidir. Karûn ise, serveti ile meşhur olmuş ve bu servetini de Musa aleyhisselama düşmanlıkta kullanmıştır. Büyük bir ihtimalle de Firavun tarafından kullanılıp desteklenen İsrailoğulları'ndan biridir. Her halükarda ikisi de tarihe gömülmüş gitmiştirler. Bir zalimin yanında yer aldıkları için de Kurân gibi bir kitapta o zalimle beraber ebedi lanete müstahak kimseler olarak anılmaktadırlar.[9]

Kurân bazı meseleleri ele alırken sembolik anlatımlara müracaat eder. Mesela her çağda karşılaşılması mümkün olan düşmanlıkları ortaya koyarken, düşmanlığın farklı boyutlarını farklı karakterlerle sembolleştirir (Din adamı kimliğiyle ortaya çıkan düşmanlıkları Bel'am, sermayedar kimliğiyle ortaya çıkan düşmanlıkları Karun, yöneti için Firavun, bürokrat için Hâmân şahsında sembolleştirmesi gibi). Böylece onların hem daha anlaşılır, hem de daha kalıcı olmasını sağlar.[10]

Hâmân, Kârûn ve Firavun arasındaki ortak özellik, onları "kötülüğün sembol-tipler"i (archetypes ov evil) yapan boş kibirleri (tekebbür) ve hegamonyacılıklarıdır (istikbar). Kurân-ı Kerîm'de benzer bir zihinsel durumun Ad ve Semud kavimlerinin de ortak özelliği olduğu belirtilmiştir.[11]

Hz. Musa'nın kavminde öne çıkan üç güç odağı, hemen tüm Cahiliye sistemlerinde de vardır. Karun, Firavun ve Hâmân. Bunların her biri tağutun bir görüntüsüdür. Haktan sapışın ve/veya saptırmanın bir boyutudur. “Kârûnu, Firavunu ve Hâmân'ı da (helâk ettik). Andolsun ki, Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Halbuki (azabımızı aşıp) geçebilecek değillerdi.” Bu ayet dikkatimizi Kurân'da bahsi geçen güç odaklarına çeker. Bunların ortaya çıkış sebepleri; bağy, tuğyan ve istikbardır. Bunlar için seçilmiş örnek tipler ise Firavun, Mele, Hâman, Belam, Mütrefun ve Kârûn'dur. Bu tiplemeler, bugün de doğru tanındığı takdirde hem İslam anlayışındaki bozulmaların önüne geçilecek hem de yeniden çağı şekillendirme açısından bunalım içinde olan cahili hayat tarzına alternatif olunacaktır. Böylece Müslümanlar insanlığa yeni bir çözümle gidebilecektir.[12]

Hâmân'ın İnşa Ettiği Kule

Genel kabule göre bahsi geçen kule "Babil Kulesi"dir. Bununla birlikte Kurân'da bahsi geçen kule Babil'de değil, Musa döneminde Antik Mısır'da inşa edilmiştir. Antik Mısır'da inşa edilmiş en yüksek yapılar da Piramitlerdir.[3]

Bazı müfessirlere göre Firavun'un yapılmasını istediği yüksek bina Bâbil Kulesi'dir fakat bu varsayımın zayıf olduğu anlaşılıyor; eğer o kule yapıldı ise, Babil yerine Mısır'da bulunması ve galip ihtimâlle bir piramit olması daha akla yatkın görünüyor. Yapılmış olsun veya olmasın, o kulenin, yüksek binanın, sarayın, köşkün, Firavun'un iddiasını desteklemeye yetmediği âşikâr fakat aynı derecede âşikâr bir nokta daha var: İnsanlar, tâ Firavun'dan beri (Ki Firavun'u burada bir timsâl, bir sembol olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır) Göklerin sebeplerini, yani Allah katındaki bilgiyi, her şeyin bilgisini, mutlak bilgiyi elde etmek için didinip istek gösteriyorlar ve bu hiç de alkışlanacak bir azim derecesi değildir, zirâ insanın ilâhlaşmak, ilâh gibi olmak hırsına işaret ediyor; oysa ki, "Size bilginin çok az bir kısmı verilmiştir" (İsrâ, 85), "Onlar onun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar." (Bakara, 255).

Yani Hâmân, ne kadar ateşe dayanıklı sağlam tuğlalar pişirip gökyüzüne doğru yüzlerce kat boyunca yükselen bir bina inşa etse de, Firavun her ne kadar bu irtifâlara yükselip, "Bakalım etrafta ne var, Musa'nın Rabbi buradan görünüyor mu?" diye kendince şakayla karışık ilmî araştırmalarda bulunsa da, hakikatte aradığı şey yükseklerde ve yüksek binaların tepesinde değildir; Firavun veya insan veya seküler dünya görüşüne sahip "ilimsici" (Scientist) bilim adamı için insânî, beşerî (ve özellikle ergonomik) boyutları yıkarak kazanabilecek bir mesafe bulunmamaktadır. Allah'ın hakikati, bilimle erişilecek bir menzilde değildir; belki ancak bilimle hissedilip anlaşılabilecek bir mahiyettir.

Böylece yüksek yüksek binalar yaptırmak arzusu, mimari bir hüner, bir mühendislik harikası, başarılı bir ticari hamle gibi sıradan maksatların çok ötesinde insanın yeryüzündeki ontolojik yeri ve kapasitesinden sızlanıp durduğu bir aşırılığın sembolü hâline geliyor.[13]

Bediüzzaman'ın şu ifadeleri de bu konuya ışık tutmaktadır:

«Kur'ân'da çok tekrar edilen kıssa-i Mûsâ Aleyhisselâmın cümleleri ve cüzleridir ki, her bir cümlesi, hattâ her bir cüz'ü, bir düstur-u küllînin ucu olarak gösterilmiş ve o düsturu ifade ediyor.

Meselâ, Firavun vezirine emreder ki, "Bana yüksek bir kule yap; semâvâtın halini rasat edip bakacağım: Semânın gidişatından, acaba Mûsâ'nın (a.s.) dâvâ ettiği gibi semâda tasarruf eden bir ilâh var mıdır?" İşte, “KULE” kelimesiyle ve şu cüz'î hadiseyle, dağsız bir çölde olduğundan dağları arzulayan ve Hâlıkı tanımadığından tabiatperest olup rububiyet dâvâ eden ve âsâr-ı ceberutlarını göstermekle ibka-yı nam eden, şöhretperest olup dağ-misal meşhur ehramları bina eden ve sihir ve tenasuha kail olup cenazelerini mumya edip dağ misilli mezarlarda muhafaza eden Mısır Firavunlarının an'anesinde hükümfermâ bir düstur-u acibi ifade eder.»
[14][15]

Kurân-ı Kerîm'de Hâmân İle İlgili Ayetler

«Yeryüzünde onları kudret sahibi kılalım ve onların eliyle Firavun'a, Hâmân'a ve ordularına, çekine geldikleri şeyleri gösterelim.» (Kasas 6)

«Nihayet Firavun ailesi kendilerine düşman ve üzüntü kaynağı olacak olan o çocuğu bulup aldı. Şüphesiz Firavun, (veziri) Hâmân ve onların askerleri hata yapıyorlardı.» (Kasas 8 )

«Firavun, "Ey ileri gelenler! Sizin benden başka bir ilahınız olduğunu bilmiyorum. Ey Hâmân! Benim için bir ateş yakıp tuğla pişir de bana bir kule yap! Belki Mûsâ'nın ilahına çıkar bakarım(!) Şüphesiz ben onun mutlaka yalancılardan olduğunu sanıyorum" dedi.» (Kasas 38) [16]

«Kârûn'u, Firavun'u ve Hâmân'ı da helak ettik. Andolsun, Mûsâ kendilerine apaçık mucizeler getirmişti de yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Oysa bizi geçip (azabımızdan) kurtulamazlardı.» (Ankebut 39) [17]

«Andolsun ki biz Mûsâ'yı mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun'a, Hâmân'a ve Kârûn'a gönderdik. Onlar ise; "Bu çok yalancı bir sihirbazdır" dediler.» (Mümin 24)

«Firavun dedi ki: "Ey Hâmân! Bana yüksek bir kule yap, belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Mûsâ'nın ilâhını görürüm(!) Çünkü ben, onun yalancı olduğuna inanıyorum." Böylece Firavun'a yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve doğru yoldan saptırıldı. Firavun'un tuzağı, tamamen sonuçsuz kaldı.» (Mümin 36-37) [18]

Hâmân İle İlgili Hadisler

Abdullah İbnu Amr İbn'l-As (R.A.)'dan o da Resûlullah (S.A.V.)'den, naklederek (şöyle dedi:)

«Bir gün Resûlullah (S.A.V.) namaz'dan konuştu. Dedi ki: "Her kim şu beş vakit namazı muhafaza ederse, namazı, kıyamet gününde ona nur, burhan ve nacat olur. Her kim ki de; beş vakit namazı muhafaza etmezse kıyamet gününde ona ne burhan ne nur ve ne de necat olur. "Kıyamet gününde de Karun'la, Hâmân'la, Firavn'la ve Ubeyy ibnu Halefle beraberdir".» [19]

Hâmân, Kuran'ın Mûcizesi Oldu

Yıllar geçtikçe ortaya çıkan gerçekler, Kurân'daki her kelimenin belli bir hikmete göre kullanıldığını bizlere gösteriyor. Kurân, her çağa ayrı mûcizelerle hitap ediyor. Mesela, Firavun zamanı hakkında verilen bilgilerin arkeolojik çalışmalarda tek tek ortaya çıkması, Kurân'ın beşer üstü ve ilahi bir kitap olduğunu yepyeni mucizelerle ortaya koyuyor. Hâmân da bunlardan biri.

Kurân'da Firavun'la birlikte adı geçen kişilerden biri de Hâmân'dır. Hâmân, Kurân'ın 6 ayrı ayetinde, Firavun'un en yakın adamlarından biri olarak zikredilir. Buna karşılık Tevrat'ta Hz. Musa'nın hayatını anlatan bölümde değil de ondan yaklaşık 1100 sene sonra yaşamış ve Yahudilere zulmetmiş bir Babil kralının yardımcısı olarak geçer. Bunu gören oryantalistler, "İşte Kurân'da hata bulduk!" diye sevinirler. Ancak bu sevinçleri, Mısır hiyeroglif yazısının çözülüp, eski Mısır yazıtlarında "Hâmân" isminin bulunmasıyla yarıda kalır. Eski Mısır dilinde yazılmış hiyeroglif kitabeler, 18. yüzyıla kadar okunamıyordu. Çünkü, Hıristiyanlığın bölgede yayılmasıyla Mısır'ın eski inancı da dili de unutulmuştu. Hiyeroglif yazısının kullanıldığı bilinen en son tarih, M.S. 394 yılına ait bir kitâbedir. Bundan sonra bu dil, unutuldu. Tâ ki 1799 yılına kadar...

Yazının sırrı, "Rosetta Stone" adı verilen ve M. Ö. 196 tarihine ait bir kitâbenin bulunmasıyla çözüldü. Bu tabletin özelliği, üç farklı yazıyla yazılmış olmasıydı: Hiyeroglif, demotik (hiyeroglifin el yazısı şekli) ve Yunanca. Yunanca metnin de yardımıyla tabletteki eski Mısır yazısı, Jean-Françoise Champollion adlı bir Fransız tarafından tamamen çözüldü.

Hiyeroglifin çözümüyle çok önemli bir bilgiye daha erişilmiş oldu: Hâmân ismi, gerçekten de Mısır yazıtlarında Hz. Musa döneminde geçiyordu. Viyana'daki Hof Müzesi'nde bulunan bir anıt üzerinde bu isimden söz ediliyordu. Aynı yazıtta Hâmân'ın Firavun'a olan yakınlığı da vurgulanıyordu.[20] (Mısırlılar kelimelerini çok özel bir durum olmadıkça hep bitişik yazarlardı.) Hâmân'ın isminin yanındaki ayıraç ise Firavun'un yanındaki önemini göstermektedir.[21] Tüm yazıtlara dayanılarak hazırlanan "Yeni Krallıktaki Kişiler" sözlüğünde ise, Hâmân'dan "Taş ocaklarında çalışanların başı" olarak bahsediliyordu.[16][22][23][24]

Fransız bilim adamı Prof. Dr. Maurice Bucaille, Hâmân ismini bir Fransız Mısır bilimcisine verdi ve bu ismin Kurân'da geçtiğini söylemeden, "7. yüzyıldaki bir Arap el yazmasından alıntı" olduğunu belirtti. Uzman, 7. yüzyıldaki bir Arap el yazmasına hiyerogliflere ait bir bilginin geçirilmiş olmasının mümkün olmadığını, fakat Firavun sarayının isim listelerine bakacağını söyledi ve[23][24] Dr. Maurice Bucaille'ye "Dictionary of Personal Names of the New Kingdom by Ranke" adlı Mısır isimleri sözlüğünü önerdi.[21]

Sonra bakıldığında gerçek bir kez daha ortaya çıktı. Ortaya çıkan sonuç, önemli bir gerçeği ifade ediyordu. Hâmân, Kurân'a karşı çıkanların iddiasının aksine, aynen Kurân'da geçtiği gibi Hz. Musa zamanında Mısır'da yaşayan ve Kurân'da bahsedildiği gibi Firavun'a yakın ve inşaat işleriyle ilgili bir kişiydi. Nitekim Kurân'da, Hâmân'la ilgili ayet arkeolojik bulgularla tam bir uyum içinde: "Firavun dedi ki: 'Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Hâmân, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın ilahına çıkarım; çünkü gerçekten ben onu yalancılardan sanıyorum." (Kasas 38)

Eski Mısır yazıtlarında Hâmân'ın adının bulunması, Kurân aleyhindeki iftiraları boşa çıkarmakla kalmayıp, onun Allah katından olduğunu bir kez daha ortaya koyuyordu. Zira Kurân'da indiği devirde ulaşılması ve çözülmesi mümkün olmayan bir tarihî bilgi, mucizevî şekilde bizlere aktarılıyordu.


www.gizliilimler.tr.gg

 
  38646 ziyaretçi (84183 klik) sitemizi ziyaret etmiştir  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol