asigiresunlum:///////
  + Hristiyanlık dini üzerine +
 
 

HIRİSTİYANLIĞIN SERÜVENİ

       1. Hıristiyanlığı şiddetle sarsan manzara!
      XVI. yüzyıl Alman ressamı Lucas Cranach’ın Hıristiyan inancını anlatan ünlü bir tablosu vardır. Tabloya göre “Tanrı, taçlı ve sakallı bir baba; kolları arasında İsa’nın haça gerilmiş cesedi, İsa’nın dizinde ise Kutsal Ruh, kanatlı bir yaratık.”Hıristiyan sanat tarihinde bu türden binlerce tablo vardır elbette. Cranach’ın tablosunun ayrıcalığı Amerika’nın ünlü TIME Dergisi’nin 27 Şubat 1978 tarihli nüshasında yayınlanmış olması. TIME Dergisi Cranach’ın tablosunu, “İsa’nın tanrılığı konusunda yeni bir tartışma” başlıklı yazı ile sunuyor. Alt yazı olarak da şu notu düşüyor: “İmanı şiddetle sarsan manzara!”Baba Tanrı imajı, Hıristiyanlıkta ciddi bir insan-biçimli tanrı inanışına (atropomorfizme) yol açtığı muhakkaktır. Hıristiyanlar açısından bu durum ayrıca başkaca inançla ilgili dönüşümlere de yol açmaktadır. Papalığın bunu düzeltmesi beklenirken ehven-i şerreyn (iki kötünün en hafifi) sayıp onaylaması, bu türden inanç sapmalarının tarihte nasıl kurumsallaştığı konusunda açık bir fikir vermektedir. İsterseniz Papa’nın konuya dair medyaya da yansıyan değerlendirmesini göz atalım.

    “Katolik dünyasının ruhani lideri Papa 2’inci Jean Paul, Tanrı’nın ne sakalı var ne de bıyığı’ diye bir açıklama yaptı. Haftalık vaazında Tanrı’yı bir baba gibi görmenin doğru olduğunu belirten Papa Jean Paul, ancak bunu abartarak kendisine sakal bıyık yakıştırmanın sakıncalı olabileceğini belirtti. Papa, ‘Tanrı’da insan hatları yoktur. Yani sakalı bıyığı yoktur. Ama siz gene O’nu bir baba şevkatiyle sevin. Aslında bu hayali görüntü belleğimize çocukluğumuz da yerleşir... Bir tür arayıştır, Tanrı’yı o gözle hayal etmek ateist olmaktan daha etkilidir’ şeklinde konuştu.” 1
    İnsan-biçimsel tanrı anlayışını Hıristiyanlık Propagandası yapan yayınlarda da gözlemlemek mümkün. Örneğin, güya insan-biçimli tanrısal bir el, bir insanın elinden tutmuş biçimde tasvir edilmekte propaganda amaçlı kitaplardan birinin kapağında. Belkis Şeyh’in yazdığı belirtilen kitabın adı da şöyle: “I Dared to Call Him Father/Tanrı Bana ‘Kızım’ Dedi”. Bu kitap 1989’da “Göksel Babamın Kucağında” adıyla basılmıştır.2“Göksel Baba” ifadesinin kaynağı Hıristiyanların Kutsal Metinleridir. örneğin Mevcut Hıristiyanlığın kurucusu olan Pavlus bir mektubunda : “18 Gücü her şeye yeten Rab diyor ki, “Size Baba olacağım, siz de oğullarım ve kızlarım olacaksınız.»3 der.Kiliselerde yer alan ikonalar da bu zihniyetin bir yansımasıdır. İleride ele alacağımız üzere bu durum daha çok Kadim Hint-Avrupa kültürünün bir sızıntısıdır.
    Acaba Hz. İsa’nın elçiliğini yaptığı hak din nasıl oldu da bu hale geldi? Bu soruyu cevaplayabilmek için Nasraniliğin ve Hıristiyanlığın tarihi üzerinde bir gezinti yapmamız gerekiyor.Önce isimden başlayalım. İsa Mesih’in bildirdiği dinin adı elbette Hıristiyanlık değildi. Bu daha sonraları türetilmiş bir kavramdır: Hıristiyan sözcüğü Yunanca “Christianos” sözcüğünden türetilmiştir “Christos” Mesih’in Grekçe karşılığıdır. Bu addan türetilmiş ‘christianos’ sözcüğü de, Christos’a (İsa’ya) bağlanan, onun yolunda giden kişi anlamına gelir. Bu sözcük M.S. 1. yüzyıla doğru ortaya çıkmıştır.4 “Hıristiyan” sözcüğü ilk olarak İ.S. 40’lı yıllarda Antakya’da kullanılmıştır. Hıristiyan Kutsal Metinlerinden Resullerin İşleri 11/6’da belirtildiğine göre (Hazret-i İsa’nın izleyicisi olan) “Öğrencilere ilk kez Antakya’da Mesihçiler adı verildi.” İlginç olan “Mesihçi” anlamındaki bu sözcüğün İsa’yı izleyenleri küçümsemek amacıyla ortaya atılmış olmasıdır.
Hazret-i İsa’nın bildirdiği Din, Hazret-i Kur’an’da “Nasraniyet” olarak adlandırılır. Hazret-i İsa’ya inananlar ise “Nasranî (çoğulu Nasârâ)” olarak isimlendirilir.
     Bu ismin muhtemel üç kaynağı vardır. Hazret-i İsa’nın doğum yeri olan Nasıra’ya nisbet olabilir. Birbirlerine nusrat (yardım) etmelerine nisbet olabilir. Ve nihayet Hazret-i İsa havarilerine ‘Kim Allah’a yardımcı olacak’ diye sorduğunda, onlar da ‘Biz Allah’ın yardımcılarıyız’ demiş oldukları için bu isim ile adlandırılmışlardır.5

     2. Mucizevî Bir Doğum ve Mucizevî Bir Son
    İsa, genel kabule göre Milad’dan önce doğmuştur (MÖ. 6). Yaşadığı zamanın tarihi kaynakları İsa Mesih’in yaşamı, kimliği ve kişiliği konusunda hemen hiç bir bilgi vermemektedir. Yaşamı hakkında o dönemden kalma belgelerde, onunla ilgili bilgi yoktur. Kesin olan Yahudiye’de, Celile bölgesinde, küçük Nasıra (Nazareth) kentinde doğmuş, yoksul bir Yahudi çocuğu olduğudur. 6 Annesi Meryem’in İsa’ya hamile kalışı, mucizevi bir biçimde gerçekleşmiştir. Doğum yeri olan Filistin, o zamanlar Roma İmparatorluğu’nun egemenliği altında idi.
     Roma İmparatorluğu’nda yaygın olan din “Paganizm : Putperestlik” idi.
Şekilciliğe saplanmış ve paramparça olmuş, tek-tanrı inanışına sahip
Yahudiler ise bir kurtarıcı, “mesih” bekliyorlardı.“Mesih” kavramı, İbranice’de “Tanrı tarafından atanmış, yağ sürülmüş, kutsanmış” anlamına gelen “meshiah” (ya da Aramca “mashiha”) sözcüğünden türemiştir. Mesih sıfatı, Yahudi geleneğinde daha çok eski İsrail’de, tayin edilmiş krallar hakkında kullanılıyordu. 7 Yahudi inanışına göre mesih, bilinmeyen bir çağda, Yahudileri mutluluğa ulaştırmak, için gelecek bir kurtarıcı kralın sıfatıdır.Tarih boyunca komşu ülkelerin saldırılarından ve egemenliğinden kurtulamayan İsrailoğulları ülkesi, Roma egemenliğinde iken İsrailoğulları’nın tek Tanrı inancı ile Roma inançları arasında da bir çatışma ortaya çıktı. Yahudi ahlakı ile Roma toplumunun ahlak anlayışı arasında doldurulmaz boşluklar, uzlaşmaz çelişkiler vardı. Romalılar, düzenli yönetime, sağlam kurumlara dayanan, doğaya bağlı bir ahlaka inanıyorlardı. Onlar için önemli olan öbür dünya değil, bu dünyanın egemenliği, bu dünyanın düzeniydi; yani inanç ile yönetim birbirine bağlı idi.
      I.Ö. 1. yy sonlarında, Roma İmparatorları Doğu inançlarının etkisi ile kendilerini “tanrısallaştırmış”lardı. Yaptıkları tapınaklar bile, Tanrı’nın yanında, kendi adlarını, unvanlarını korumak, yaşatmak içindi. İnsan-Tanrı ya da Tanrı-insan inancı, Kadim Mısır’ın ve Yunan mitolojisinin etkisiyle son dönem Roma İmparatorları kesin biçimde benimsenmişlerdir. Bu yüzden de yönettikleri ülkelerin insanlarına karşı davranışları da acımasızdı.Tarih boyunca sürgünler de yaşamış, dağınıklık için de kalmış, farklı ulusların inançlarıyla karışmış bir ahlak ortamında bulunan Yahudiler,
Roma’nın değil, kendi dinlerinin buyruklarına, gereklerine aykırı davranmaya, kendi ahlak düzenlerini yıkmaya başlamışlardı. Bu durum Filistin ve çevresinde ahlakî dengesizliğine ve inanç boşluğuna yol açmıştı. Toplum alışılagelen ahlak kurallarının dışına çıkmış genel kabul gören bir ahlak ilkesi bile kalmamıştı.Yahudiler açısından M. Tevrat’ta (Yeremya bölümünde) bildirilmiş olan, insanları kurtaracak, bu bozuk düzeni düzeltecek, yeryüzünden ahlaksızlığı kaldıracak kimsenin (Masiah) geleceği gün, yeryüzünde insanları mutluluğa kavuşturacak bir devletin kurulacağı gün yaklaşmış gibiydi. Mesih olayı, Tevrat’ta belirtilmişti. Ama Mesih, Tevrat’a göre kutsal görev verilmiş bir kişi, bir kraldı. Oysa, Yahudilerin bir bölümü, gelecek kurtarıcının bir peygamber olacağını düşünmeye başlamışlardı.Gelecek kurtarıcının bir kral olacağına inanan Yahudiler ile peygamber olacağını ile süren Yahudiler arasında, yavaş yavaş bir anlaşmazlık ortaya çıkmaya başladı. İleride “kurtarıcının ölümüne yol açanda bu ilk anlaşmazlık olacaktı. Gelecek kurtarıcının “peygamberliğini” ileri sürenlerden Vaftizci Yahya, Yahudiye’de, beklenen kurtarıcının dünyaya gelmiş olduğunu yakında ortaya çıkıp insanlara doğruluk, erdem, iyilik yollarını göstereceğini, onları kurtaracağını, mutluluğa kavuşturacağını, bu kurtarıcının Allah’ın görevli kıldığı bir peygamber olduğunu açıklamaya koyuldu. 8
    Ancak, muhtemelen 30 yaşında Allah’ın dinini tebliğe başlayan Hz. İsa’ya Yahudiler iman etmedikleri gibi ona şiddetle karşı koydular. Aslında bu durum, Yahudilerin peygamberler karşısında takındığı geleneksel tavırlarıyla uyum içinde idi.Çok az inananları arasında İsa Mesih, İsrailoğulları’nın 12 sıbtını/boyunu temsilen 12 tanesini kendisine havari/arkadaş olarak seçti.9
     Hazret-i İsa’nın peygamber olarak etkinliğinin ne kadar sürdürdüğü tam olarak bilinmemektedir; M. İnciller’den çıkarılan sonuçlara göre bu süre 1 ile 3 yıl arasında olabilir. Ama birçok tarihçi, bu sürecin en çok iki yıl birkaç ay olduğu konusunda görüş birliği etmişlerdir.Üç yıl kadar Yahudiler’i/İsrailoğulları’nı imana çağıran10 Hz. İsa, kurtarmaya çalıştığı Yahudilerin içinden olan Ferisiler ve Sadukilerin katı tavrı ile karşılaşmıştı. Roma yönetimini temsil eden Herodes Antipas’ın da tavrı katı olunca İsa Mesih için yolun sonu gözükmüştü.On iki havariden olan Yahuda İskoryat’ı ajan olarak kullanan Romalı askerler, Hazret-i İsa’yı bulmuş ve tutuklamıştı. Ancak tam çarmıha gerilme pozisyonunda iken doğumundakine benzer bir mucize ile, Alemlerin Rabb’i Allah, Hz. İsa’yı göğe yükseltti. Hazret-i Kur’an ise çarmıha gerilen kişinin İsa Mesih değil de ona benzetilen birisi olduğunu bildirir. Ancak, o zamanki Yahudiler ve Hıristiyanların yanı sıra Romalılar da bu mucizenin farkında olmadığı için -zaten öyle olması gerekmiyor muydu?-İsa Mesih’in çarmıhta can verdiğine inanırlar. 11 Ünlü Yahudi tarihçi Josephus da “Yahudilerin Eski Tarihleri” adlı eserinde bu görüşü savunur. 12

     3. Tevhid Dini Nasranilik’ten Teslis Dini Hıristiyanlığa Doğru
     Havariler dini tebliğe devam ederken daha önce koyu bir Yahudi olan
Pavlus’un Hz. İsa’ya iman ettiğini açıklaması yeni bir dönüm noktası oluşturdu.13 Hz. İsa’ya düşmanlığı14 Hıristiyanlığın kutsal metinlerine abartılı bir şekilde herhalde özellikle geçen Pavlus, İsa Mesih’i, göğe çekilişinden sonra Milâdi 32 yılında Şam yolunda manen gördüğünü öne sürüyordu.15 Pavlus, bu vizyon ile peygamberlikle görevlendirildiğini de ileri sürüyordu.16 Pavlus Efeslilere yazdığı mektubun üçüncü bölümünde de
özel misyonunu ve peygamberlik iddiasını açıklamaktadır: “Pavlus’a açıklanan sır: Bu nedenle ben Pavlus, siz uluslar uğruna Mesih İsa’nın tutuklusu oldum. 2Tanrı’nın bana bağışladığı lütfu size ulaştırmakla
görevlendirildiğimi duymuşsunuzdur. 3Yukarıda kısaca değindiğim gibi Tanrı, sır olan tasarısını doğrudan bana açıklayıp bildirdi. 4Bu mektubu okuduğunuz zaman Mesih sırrını nasıl kavradığımı anlayabilirsiniz. 5Bu sır önceki kuşaklara açıkça bildirilmedi. Şimdiyse Mesih’in kutsal elçilerine ve
peygamberlerine Ruh aracılığıyla açıklanmış bulunuyor. 6Şöyle ki, diğer uluslar da mirasa ortaktır, aynı bedenin üyeleridir ve Müjde aracılığıyla Mesih İsa’da vaade ortaktırlar. 7Tanrı’nın etkin gücüyle bana verilen lütuf armağanı uyarınca bu müjdeyi yaymakla görevlendirildim.”Pavlus ile birlikte Yahudi olmayanlara yönelik propaganda faaliyetleri artmıştı. Yahudi olmayan Roma vatandaşları ise pagan kültürüne sahip idi.17      Böylece bir yanda Yahudi kökenliler, öbür yanda Yahudi olmayanlar, Hz. İsa’nın getirdiği dine inanıyor ve yaşıyordu. Ancak bu iki kesimin inançları, yorumlama ve yaşama biçimi birbirinden oldukça farklı idi.
Kardinal Danielou’nun belirttiği gibi, deyim yerindeyse havarilerin çevresinde oluşan “Musevi-Hıristiyanlık” (Judeo-chretienne) ve “Pavlus’un
oluşturduğu Hıristiyanlık” olmak üzere iki akım gelişti.
18
      Musevi-Hıristiyanlar (Kudüs Yahudileri), Hazret-i İsa’nın bildirdiği dini, Yahudiliğin bir yenilenmesi olarak görüyorlar, Tevrat’ın gereklerine uyuyorlar, İsa Mesih’in yalnızca bir peygamber olduğuna ve tanrısal bir özelliği olmadığına inanıyorlardı -Ebionitler mezhebi-gibi. Hıristiyanlığın, Yahudilik ile arasındaki bağları kopartan Pavlus’tur. 19
     Pavlus, hem bir Yahudi idi, hem de Roma vatandaşı, üstelik Helenistik felsefeye de vakıftı. Putperestlere Hıristiyanlığı anlatırken hem Yunanca’yı hem de pagan kültürün öğelerini kullanıyordu. 20 Pavlusçu Hıristiyanlığın oluşumunda Yunan dili ve kültürü de belirleyici rol oynamıştır. Hıristiyanlığın doğuşundaki dili ise İbranice idi. Dini kavramlar, İbranice’den Yunanca’ya çevrilirken hem orijinal anlamdan sapmalar söz konusu oluyordu hem de dinî kavramlar felsefî bir renk kazanıyordu. 21 Wallace-Williams, Tarsuslu Pavlus’un Üç Dünyası’nda bu bağlamda ilginç örnekler vermektedir.22 Bu durum uzun dönemde temel kavramların büyük ölçüde dönüşüme uğramasına yol açmıştır.Zamanla bu iki akım arasındaki gerginlikler, ayrılıklar ve tartışmalar büyümüştür.Pavlus, sünnet olmayı reddeden putperestlerin, sünnet olmadan Hıristiyanlığı kabul edebileceklerini ileri sürmüştür; Pavlus’un bu uygulaması tam bir misyon olarak değerlendirilmiştir.23 Putperestler, yalnızca sünnete değil Tevrat’taki diğer yükümlülükleri yapmaya da yanaşmıyorlardı. Pavlus ise buna da “evet” diyordu. 24 Halbuki, Hazret-i İsa, Musevilere peygamber olarak gelmişti. Ve görevi de Museviliğe yeni bir ruh vermekti. Bu nedenle Tevrat’taki yükümlülükleri de yaşıyor ve anlatıyordu. 25 .Bunun üzerine MS. 49 yılında Havariler ve önde gelen Hıristiyanlar toplanarak problemlerini görüşmüşlerdi. Bu toplantı “Havariler Konsili” olarak bilinir. Temel problem, Yahudi kökenli Hıristiyanların Tevrat ile yükümlü olup olmadığı idi. Bu ilk konsilde Pavlusçu görüşe taviz verilmiş olması, Nasranilik açısından maalesef dramatik bir dönüşümün başlangıcı olmuştur.Buna göre Tevrat’ın öngördüğü temel yükümlülükler, Musevi kökenli olmayan yeni Hıristiyanlar için de geçerli ise de teferruata ait yükümlülükler için acele ve ısrara gerek olmadığı kararı çıkarıldı.26 Kudüs cemaatinin önderi olan Yakup ve diğer havariler, bu türden yeni İsevilerin zamanla teferruata ait problemlerini gidereceğini umuyordu ama tersi oldu ve böylece Pavlusçu Hıristiyanlığın önü açılmış oldu.27
      Bu konsille birlikte Pavlus’un çizgisi ile orijinal İsevilerin çizgisi arasındaki gerilim ve çatışma geçici olarak giderilmiş olsa da zamanla bu durum değişmiştir.28.Ancak Pavlus’un bu tavrında ısrarını sürdürmesi Hazret-i İsa’nın gerçek havarilerini ve bağlılarını öfkelendirmiş hatta Pavlus bu yüzden tekrar Kudüs’e çağrılmış, sorgulanmış, sapkın bir çizgide olduğu belirlenmiştir. Nihayetinde Pavlus bu yüzden halk tarafından linç edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalmışken Romalı askerlerin müdahalesi sayesinde canını zor da olsa kurtarmıştır. Bunların Hıristiyanların Kutsal Kitab’ında anlatılıyor olması daha bir ilginç olsa gerek.
      Kitab-ı Mukaddes, Elçilerin İşleri, 21/17-40’dan izleyelim: “Pavlus Kudüs’te: 17 Kudüs’e vardığımız zaman kardeşler bizi sevinçle karşıladılar. 18 Ertesi gün Pavlus’la birlikte Yakup’u görmeye gittik. İhtiyarların hepsi de orada toplanmıştı. 19 Pavlus, onların hal hatırını sorduktan sonra hizmetinin aracılığıyla Tanrı’nın diğer uluslar arasında yaptıklarını teker teker anlattı. 20 Bunları işitince Tanrı’yı yücelttiler. Pavlus’a, “Görüyorsun kardeş, Yahudiler arasında binlerce imanlı var ve hepsi Kutsal Yasa’nın candan savunucusudur» dediler. 21 “Ne var ki, duyduklarına göre sen diğer uluslar arasında yaşayan bütün Yahudilere, çocuklarını sünnet etmemelerini, törelerimize uymamalarını söylüyor, Musa’nın yasasına sırt çevirmeleri gerektiğini öğretiyormuşsun. 22 Şimdi ne yapmalı? Senin buraya geldiğini mutlaka duyacaklar. 23 Bunun için sana dediğimizi yap. Aramızda adak adamış dört kişi var. 24 Bunları yanına al, kendileriyle birlikte arınma törenine katıl. Başlarını traş edebilmeleri için kurban masraflarını sen öde. Böylelikle herkes, seninle ilgili duyduklarının asılsız olduğunu, senin de Kutsal Yasa’ya uygun olarak yaşadığını anlasın. 25 Diğer uluslardan olan imanlılara gelince, biz onlara, putlara sunulan kurbanların etinden, kandan, boğularak öldürülen hayvanlardan ve cinsel ahlaksızlıktan sakınmalarını öngören kararımızı yazmıştık.» 26 Bunun üzerine Pavlus o dört kişiyi yanına aldı, ertesi gün onlarla birlikte arınma törenine katıldı. Sonra tapınağa girerek arınma günlerinin ne zaman tamamlanacağını, her birinin adına ne zaman kurban sunulacağını bildirdi.Pavlus tutuklanıyor 27 Yedi günlük süre bitmek üzereydi. Asya ilinden bazı Yahudiler Pavlus’u tapınakta görünce tüm kalabalığı kışkırtarak onu yakaladılar. 28 “Ey İsrailliler, yardım edin!» diye bağırdılar. “Her yerde herkese, halkımıza, Kutsal Yasa’ya ve bu kutsal yere karşı öğretiler yayan adam budur. Üstelik tapınağa bazı Grekleri sokarak bu kutsal yeri kirletti.» 29 Bu Yahudiler, daha önce kentte Pavlus’un yanında görmüş oldukları Efesli Trofimus’un, Pavlus tarafından tapınağa sokulduğunu sanıyorlardı. 30 Bütün kent ayağa kalkmıştı. Her taraftan koşuşup gelen halk Pavlus’u tutup tapınaktan dışarı sürükledi. Arkasından tapınağın kapıları hemen kapatıldı. 31 Onlar Pavlus’u öldürmeye çalışırken, tüm Kudüs’ün karıştığı haberi Roma taburunun komutanına ulaştı. 32 Komutan hemen yüzbaşılarla askerleri yanına alarak kalabalığın olduğu yere koşturdu. Komutanla askerleri gören halk Pavlus’u dövmeyi bıraktı. 33 O zaman komutan yaklaşıp Pavlus’u yakaladı, iki zincirle bağlanması için buyruk verdi. Sonra, “Kimdir bu adam, ne yaptı?» diye sordu. 34 Kalabalıktakilerin her biri ayrı bir şey bağırıyordu. Kargaşalıktan ötürü kesin bilgi edinemeyen komutan, Pavlus’un kaleye götürülmesini buyurdu. 35 Pavlus merdivenlere geldiğinde kalabalık öylesine azmıştı ki, askerler onu taşımak zorunda kaldılar. 36 Kalabalık, “Öldürün onu!» diye bağırarak onları izliyordu.Pavlus kendini savunuyor 37 Kaleden içeri girmek üzereyken Pavlus komutana, “Sana bir şey söyleyebilir miyim?» dedi. Komutan, “Grekçe biliyor musun?» dedi. 38 “Sen bundan bir süre önce bir ayaklanma başlatıp dört bin tedhişçiyi çöle götüren Mısırlı değil misin?» 39 Pavlus, “Ben Kilikya’dan Tarsuslu bir Yahudi, hiç de önemsiz olmayan bir kentin vatandaşıyım» dedi. “Rica ederim, halka birkaç söz söylememe izin ver.»İşte Kitab-ı Mukaddes’te Pavlus’un öyküsü böyle geçiyor. Anlaşılacağı üzere
Tevhid Dini Nasranilikten Pavlusçu Hıristiyanlığa geçiş oldukça sancılı olmuştur.Pavlus, MS 67 yılında başı kesilerek öldürülmüştür. Bundan 250 yıl kadar sonra Pavlusçu Hıristiyanlık Roma İmparatorluğunun resmi dini olmuştur.

    “Yeni Ahid” olarak tanımlanan Hıristiyan Kutsal Metinleri’ 27 kısımdan oluşur, bunların 13’ü Pavlus’un yazdığı mektuplardır. Üstelik Pavlus’un yazdığı mektuplar İncillerin yazılmasından çok önce kaleme alınmıştır. Bu nedenle Mevcut Hıristiyanlığın temelleri Pavlusçudur.29
   Ancak her şeye rağmen Kilise’de MS. 70 yılına kadar   Musevi-Hıristiyanlık önde oldu. 140 yılına kadar Kilise içerisinde kaldı, bundan sonra Kilise’den koparak bağımsız kaldı. Nihayet 3. ve 4. yüzyıldan sonra izleri kayboldu.30Pavlusçu görüşün öne geçmesinde hiç kuşkusuz Romalıların gerçek İsevîlere karşı daha sert terör uygulaması, hatta katliama başvurması, önderleri olan Yakub’un şehit edilmesi ve Pavlus’un ve bağlılarının Roma vatandaşı olması oldukça belirleyici olmuştur. 31

     4. Konsiller ya da Din Adamlarının Rabb’lık İddiası
    Hz. İsa’ya iman edenler, önce Yahudilerin komploları, peşinden putperest Roma İmparatorluğu’nun devlet terörü karşısında inim inim inlemişlerdi. Özellikle 64 yılındaki Roma yangınından manen Hıristiyanları sorumlu tutan Neron’la beraber bu zulüm ve işkence had safhaya çıkmıştı.32 Roma tanrılarına saygı göstermeyen Hıristiyanlar hapsedildi, işkenceye tabi tutuldu, öldürüldü. 33 Buna rağmen Hıristiyanlık yayılmaya devam etti. Bu gelişmeden İmparatorluk doğal olarak etkilendi. İmparator Konstantin’in 313 yılında Hıristiyanlığı benimsemesiyle34 yeni din, Roma İmparatorluğu’nun kurumsal çerçevesi içinde gelişerek yeni bir uygarlığın ideolojik ve kültürel temelini oluşturdu.35
     Hazret-i İsa’nın bildirdiği din, yukarıda ele aldığımız üzere önce Pavlus tarafından radikal bir biçimde dönüştürülmüştür. Hazret-i İsa’nın bildirdiği din, Pavlus’tan sonra bir de İmparator Konstantin’in elinde, ikinci bir dönüşüm yaşamıştır. Roger Garaudy buna haklı olarak “Konstantinizm” adını verir. Garaudy, bu deyimle, İznik Konsili’nden günümüze kadar her problemin Sezar’ın arzusuna göre çözümlenmesini kasteder. Garaudy, bütün bu değerlendirmelerini “Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya!” sözü bağlamında yapar. 36

       5. Yıl 325 ve Hazret-i İsa Tanrılaştırılıyor
      MS 49’da yapılan Havariler Konsili’nden bu zamana kadar yeni yeni problemler ve tartışmalar çıkmıştı. Bunlara son vermek isteyen İmparator Konstantin “Kilisenin ve imparatorluğun düzenini sağlam temellere oturtmak için 325’te İznik’te bir “Konsil” topladı.37
    Hıristiyan din adamı iken Müslüman olan Abdulehad Davud38, İznik Konsili’ne katılan piskoposların toplam sayısının 2048 olduğunu yazar. Toplantı 20 Mayıs’ta imparatorluk sarayında başladı. İmparator Konstantin, konsili bizzat yönetti ve tartışmalara katıldı.Konstanin’in Hıristiyanlığa girişi ile ilgili epeyce spekülasyon vardır. Örneğin Hıristiyan bir propagandist olan İsa Karataş bile “Gerçeği Saptıranlar” adlı kitabında “... bu konuda kesin bir şey söylemek tabii ki mümkün değildir.” diye yazıyor.Konstantin, kimine göre hiç bir zaman Hıristiyan olmadı, kimine göre çıkarı gereği Hıristiyan oldu, kimine göre de ölümüne yakın vaftizi kabul ederek Hıristiyanlığa girdi. Abdülehad Davud bu sonuncu görüşü kabul etmektedir. Buna göre, konsili yönettiği esnada Konstantin henüz Hıristiyan değildi. 39     Garaudy’ye göre Konstantin’in Hıristiyanlığı seçişi ve İznik Konsili ile dönüştürmesi aslında politika/iktidar gereği idi: “İmparatorluğunu bütün haline getirmek, bir güç olmaya başladıklarında zayıfları hesaba katmak
kaygısıyla dolmuş, Roma İmparatoru Costantin, İsa’nın olağanüstü yıkıcılığının yerine ‘Konstantinizm’i getirir.”40Evangelical (İncile dayalı protestan Mesih İnanlıları) adını taşıyan Hıristiyanlar, “Her ne kadar ilk Mesih İnanlıları’nın yalın öğretileri, IV. yüzyılda Konstantin tarafından Hıristiyanlığın resmi devlet dini olmasıyla örtülmeye ve yozlaştırılmaya başladı”ğını belirtirken bizim de katıldığımız bu görüşü savunur görünmektedirler.İznik Konsil’inde İskenderiye Papazı Arius, Hz. İsa’nın tanrılığına karşı çıkıyor, bir “mahluk” olduğunu savunuyordu.41 Karşı görüşte olan İmparator Konstantin, Arius ve bazı taraftarlarını zorla dışarı attı ve öldürttü. Hazret-i İsa’nın tanrılığını öne süren 318 delege bunu karar altına aldı.İznik’te karara bağlanan inanç açıklaması da günümüzde bazı küçük gruplar hariç (örneğin birazdan değinecek olduğumuz üzere Yehova Şahitleri, İsa’nın Tanrı olduğu iddiasına inanmazlar) tüm Hıristiyanlarca kabul edilmektedir.42
                  İznik Konsili’nin karar metni şöyleydi:
      “Bir Rabbe, Tanrı’nın tek oğlu İsa Mesih’e iman ediyoruz. O, bütün zamanlardan önce Baba’dan, nurdan doğmuştur. Hak Tanrı’dan (doğan) hak Tanrıdır. Yaratılmamış, doğmuştur. Cevherde (özde, mahiyetle) her şeyi yaratan Baba’ya eşittir. Bizim için, biz bütün insanların kurtulması için gökten inip Kutsal Ruh’tan ve bakire Meryem’den tecessüd etmiş (cisimlenmiş), insan haline gelmiştir. Pontius Pilatus devrinde haça gerilmiş, ıstırap çekip defnolunmuştur. Üç gün sonra da ölüler içinden kalkıp kutsal kitaplarda bildirdiği gibi semaya çıkmış, Baba’nın sağına oturmuştur. Zamanı gelince dirileri ve ölüleri hesaba çekmek için, izzeti
için gelecektir ve hükümranlığının sonu olmayacaktır.” İsa Mesih’in tanrı sayılması ile birlikte “Kristoloji” oluşmaya başlamıştır. Kristoloji, Hıristiyanlığın olmazsa olmaz koşuludur. İnciller üzerine uzmanlığı ile tanınan Oscar Gulmann’nın ifadesiyle: “Gördüğümüz gibi, Mesih’in yaratılıştan itibaren olmak üzere, bütün vahiy ve Kurtuluş tarihi ile bağlantılı olması, Yeni Ahit Kristolojisinin özelliğidir. Öyleyse Kristoloji olmadan nasıl Kurtuluş Tarihi olmazsa, aynı şekilde, zamana açılan bir Kurtuluş tarihi olmadan da, Kristoloji olamaz.”Bu Kurtuluş Tarihi inanışı kilise babalarının şu sonuçlara ulaşmalarına yol açmıştır:* Hıristiyanlık, semâvî dinlerin sonuncusudur ve ondan sonra hiç bir din gelmeyecektir.* Ve insanın kurtuluşu ancak İsa Mesih’e Allah’ın oğlu, “Tanrı’nın yeryüzünde bedenlenmesi” olduğuna iman etmesine bağlıdır.* Hıristiyanlıktan sonra gelen bütün dinler batıldır; çünkü, din İsa Mesih ile zirvesine ulaşmış, son bulmuştur.      İşte bu din anlayışı yüzündendir ki, bütün Hıristiyan dünyası daha doğuşundan itibaren İslam dinine cephe almış, onu yok etmek için elinden gelen gayreti esirgememiştir. Haçlı seferlerinin temelinde de bu inanç yatmaktadır. Zira bütün Ortaçağ Hıristiyanlığı, İslam’ı şeytanın dini, Hz. Peygamber (sav)’i ise şeytanın elçisi olarak görmüştür.Dante’nin “İlahi Komedya”sında Alemlere rahmet Hz. Muhammed’i Cehennem’in en alt tabakasına yerleştirmesi bir rastlantı sonucu olarak düşünülmemeli, aksine Hıristiyan inancının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir.Matta İncili, 15. Bölümde yer alan ve İsa Mesih’den aktarılan şu sözler, aslında Yahudi geleneği içerisinde de ilahi vahyin beşerileştirilme eğiliminin olduğuna bir kanıt değil midir? “7-8Ey ikiyüzlüler! Yeşaya’nın sizinle ilgili şu peygamberlik sözü ne doğrudur: ‘Bu halk dudaklarıyla beni sayar, /ama yürekleri benden uzaktır. / 9Bana boşuna taparlar. / Çünkü öğrettikleri, sadece insan kurallarıdır.’»43İznik Konsili’ndeki kararda dikkat çeken noktalardan birisi de, “Baba Tanrı ve Oğul Tanrı”dan söz edildiği halde, “Kutsal Ruh’un Tanrılığından söz edilmemesidir. Bu konsil ayrıca 20 kadar meseleyi de karara bağladı.
     Garaudy’e göre İznik Konsili’nde “Hıristiyanların hemen hemen tamamının anlamadığı bir ‘amentü/kredo’ empoze” edilmiştir. Hatta “Bunu Konsil pederlerinin çoğunluğu da anlamaz.”44 Yine Garaudy’nin belirtiği gibi, böylece Hıristiyanlık, hem Yunanlılaştırıldı hem de Romalılaştırıldı.45
Hazret-i İsa’nın Tanrı’nın bedenlenmiş oğulu olarak ilan etmek için, Konsil
Yunanca’dan “ousia” kavramını ödünç almıştır. Buna göre Hazret-i İsa, Baba ile aynı bedene sahip olarak görülmüştür (Jesus was homoousios toi patri).Bu durum aslında Antikçağ Yunan Mitoloji’sinin sızıntısı olmalıdır. “Herkül ve Zeyna” ile ilgili dizi filmlerde işlendiği gibi Eski Yunan inançlarında Tanrılar insanlarla evlenip çoluk çocuk sahibi olabilirler. Örneğin efsaneye göre Herkül, Baş Tanrı Zeus’un (Filmde Antony Quin’in) oğludur. Ve Herkül, annesi insan babası ise Tanrı olduğu için yarı insan yarı Tanrı bir yaratıktır(!?).
      Bütün bu inanışların ve efsanelerin etkisiyle, İncillerde İsa için kullanılan mecazi ifadeler, teolojik amaçlar için kullanılarak sonunda felsefi tanımlarla biçimlendirilmiştir. Sonuçta da mecazi anlamda Tanrı oğlu olan İsa, metafizik anlamda Tanrı’nın oğlu daha açıkçası Tanrı konumuna geçirilmiştir.      Bu geçişin siyasal anlamı da önemlidir. Çünkü Hazret-i İsa’nın Tanrılaştırılması sayesinde Hıristiyan İmparator da Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi konumuna yükseliyordu.46 Örneğin bir kilise tarihçisi şöyle
yazar: “Evrensel kral olan Tanrı’nın ve tüm insanların kurtarıcısı olan Tanrı’nın Oğlu’nun koruması altında, güçlerini Tanrı’nın düşmanlarına karşı birleştirmişler ve böylece çok kolay bir zafer kazanmışlardır.”47Aslında bu türden tanrılaştırma eğilimi Hıristiyanlığın içinde doğduğu Yahudi geleneğinde de gözlemlenmiştir. Yahudi geleneği içinde az çok sıradışı olan objeleri tanrılaştırma örnekleri vardır. Örneğin zehirli yılanların soktuğu İsraillilerin kurtuluşu için Musa’nın çölde yaptırmış olduğu tunç direk daha sonra özel bir saygı ve tapınışa hedef olmuştur. 48
       325 yıl boyunca, standart bir kutsal kitabı olmayan Hıristiyanlar, İznik Konsili’nde bu konuyu da bir sonuca bağlamıştır.49 Yeni Ahid’i oluşturan kitaplardan ilk önce risaleler kaleme alınmış, daha sonra da dört İncil yazılmıştır. Burada ilginç bir durum, risalelerin yazarları -ki ilk kuşak Hıristiyanlar arasında yer alırlar-dört İncil’den açık ve seçik bir biçimde söz etmemektedir.50 Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleri ile ilgili en önemli tarihsel eleştirilerden birisi bu olsa gerek.İznik Konsili’nin bir başka kararı da kiliseleri hiyerarşik bir düzen halinde örgütlemesidir. Bu ise açıkça İncillere de aykırı idi.51 Protestanlar buna dayanarak, Katoliklerin, Ortodoksların ve diğer geleneksel mezheplerin aksine bu örgütlenme modelini kabul etmezler.

        6. Yıl 381 ve Üçleme/Teslis Tamamlanıyor
      Kutsal Ruh’un tanrılığı ise çok daha sonra 381’de Konstantinapolis’te (İstanbul’da) toplanan Konsil’de karara bağlanmış, böylece Teslis (Trinite) inancına ulaşmışlardır. Teslis’in formülasyonu 1, 3’tür, 3, 1’dir gibi matematiksel ve mantıksal paradokslar içerir.52      24 Eylül 1566’da Papa V. Pie tarafından kabul edilen Trento kitabının üçleme tarifi de sonuç olarak hem bir hem üç paradoksuna dayanır: “Kişilerde (Baba, Oğul, Kutsal ruh) ayrıma, özde birliğe ve Teslis’te eşitliğe inanıyoruz.”53     Bir de tüm uzlaşma çabalarına rağmen Hıristiyanlar açısından teslis inanışının ayrıntısına geldiğinde yine de çokça tartışma vardır.54Bağlıları sayıca çok az da olsa kimi Hıristiyan mezhepleri teslis inanışını benimsemez. Ancak kabaca Hıristiyanların yüzde doksan beşini oluşturan Katolikler, Protestanlar,55 Ortodokslar ve Süryaniler ve Gregoryenler gibi Doğuya özgü Hıristiyanlar, aralarındaki kan davaları bir yana inançlarının temelini teslis oluşturur.     Hıristiyanlıktan doğma bir akım olmasına rağmen kendilerini ayrı bir din
olarak gören ve ileride daha genişçe ele alacağımız Yehova Şahitleri teslise inanmazlar. Yehova Şahitleri kendi inançlarının ilk esası olarak şu vurgulanmaktadır: “1-) Tanrı Bir’dir: Yehova’nın Şahitleri inançlarını Mukaddes Kitaptan alırlar ve Mukaddes Kitap Tanrı’nın bir (1) olduğunu söyler, oysa Hıristiyan Alemi Tanrı 3’tür der ve İsa Mesih’in de bir Tanrı olduğunu söylerler...” Bununla birlikte Yehova Şahitler’inin “Cehenneme ve Kadere” inanmadıklarını Cennet’in yeryüzünde kurulacağını ileri sürdüklerini
de belirtmeliyiz.56
Roma İmparatorluğu’nun Doğu bölümünü yöneten II. Teodosyüs (Theodosius) artık çarşıya pazara kadar düşen dini tartışmalara57 son vermek İznik Konsili’ni pekiştirmek ve siyasal ve dini birliği sağlamak amacıyla İstanbul’da bir Konsil topladı.58       150 kadar Doğu piskoposu, İznik Konsili’ndeki kararları teyit etti. Fazla olarak, Kutsal Ruh’un da, Baba ile Oğul’a tam eşit tarzda tanrılığa sahip olduğunu kararlaştırdı. Karar metninin çevirisi şöyleydi:
      “Dirilten ve Baba’dan çıkan Tanrı Kutsal Ruh’a da iman ederiz. Ona secde eder, Baba ve Oğul ile birlikte onu da tazim ederiz. O, peygamberlerde konuşan lisandır. Biz, mukaddes, evrensel (katolik), havari, kilisenin ve günahların affı için vaftizi kabul eder, ölülerin, dirilmesi ve ebedi hayatı bekleriz. Amin.”
      Bu kararla birlikte tevhid dini olan Nasranilik, teslis dini olan Hıristiyanlığa dönüştürülmüş oldu.Aslında Hıristiyan ilahiyatçıları da, “teslis” inancının sonradan ortaya çıktığını kabul ederler. Zaten Mevcut Hıristiyanlığın da kutsal saydığı Ahd-i Atik içindeki M. Tevrat ve diğer kitaplarda Teslis’e dair en küçük bir ima ya da işaret bile yoktur. Mevcut haliyle Ahd-i Atik, Teslis’i kesinlikle onaylamaz. Ahd-i Atik bir yana, havarilerin tebliğinde de “teslis” yer almaz. Bu durum da “Teslis”in “türedi bir inanış” olduğunun bir başka kanıtıdır. Örneğin Hıristiyan bir Arap din adamı olan el-Haddad şöyle der:“Havariler, ilk dönemde teslis (kutsal üçleme) ve tecessüd (incarnation, cisimleşme) doktrini tam şekliyle tebliğ etmiyorlardı. Aksine şirk diyarlarında tevhidi tebliğ ediyorlardı. Ama iman kökleştikten sonra müminlere sınırlı beşer aklının alabileceği ölçüde, Tanrı’nın mahiyetindeki zenginliğini açıkladılar.”
     Katolik Kilise’sinin resmi sayılır ansiklopedisinde (New Catholic Encyclopedia, 1967) de, Teslis maddesinde, üçleyici (üç kişide tek Tanrı) dogmasının açık olarak ancak ‘III. yüzyılın son çeyreğinde’ ortaya çıktığı vurgulanıyor.59431’de yapılan Efes, 451’de Kadıköy (Chalcedoine), 553’te yapılan II. Konstantinapolis Konsillerinde hem insanlık hem de tanrılık tabiatına sahip olduğu iddia edilen Hz. İsa’nın ikili doğasına ilişkin inançlar belirlendi.60 451’de toplanan Kadıköy Konsili’nde, Hazret-i İsa’nın tanrılığı iddiası genişletilerek pekiştirilmiş ve bugüne kadar gelen “Teslis” inanışı oluşturulmuştur.61     Bütün bunlar da gösteriyor ki teslis inancı, Hıristiyanlığın orijinalinde yoktu ve bu inanış sonradan Hıristiyan âmentüsüne dahil edilmiştir.Teslis inanışının doğuşu öyle görünüyor ki klasik Hıristiyan inancının Eski Yunan Felsefesi ile harmanlanması sonucu oluşmuştur.62 Bu harmanlanma süreci hakkında Batı felsefe tarihi kitaplarının, Hıristiyan felsefesi bölümlerinde ayrıntılı bilgi bulunabilir. 63 Bu bağlamda özellikle Platon’un felsefesi ile Yeni Platonculuğu hatırlamak gerek.64     Eski Yunan felsefesi ile Hıristiyanlık arasındaki bağın kurulmasında baş rol yine Pavlus’a ait görünüyor. “Pavlus’un Üç Dünyası”nda gösterildiği gibi olan Pavlus, zamanının Tarsuslusu olarak zaten hem Eski Yunan felsefesini hem Roma’nın pagan kültürünü teneffüs ettiği bir atmosferde doğmuştur. Ve gerçekten Pavlus, her ikisine de vakıftır. Bu vukufiyet bir de Pavlus’un Yahudi oluşu ile birleşince Hıristiyanlığı şekillendiren üçlü dünya ortaya
çıkmaktadır.Her ne kadar Hazret-i İsa’nın dili, İbranice’nin bir diyalekti olan Aramice65 ise de İnciller ve diğer Hıristiyan kutsal metinleri Yunanca (Grekçe) yazılmıştır. Bunu Hıristiyan propagandistler de kabul eder.66 Bu nedenle Hıristiyan ilahiyatı, Yunan ve Latin dilleri dolayısıyla Yunan ve Hellenistik felsefeden oldukça etkilenmiştir.     Yunan felsefesi daha eski bir geleneğe dayanır, Hint Avrupa kültürünün izlerini taşır. Hint-Avrupalıların 4000 yıl kadar önce Karadeniz ve Hazar etrafında yaşadıkları kabul edilir. Hinduizm ve Budizm ile Yunan felsefesi arasındaki ortak paydalar -örneğin panteizm hem adı geçen Doğu dinlerinde hem de Thales gibi Antikçağ Yunan filozoflarında vardır, reenkarnasyon inanışı hem Hinduizm’de hem de Pythagoras’ta vardır, karşıtların birliği ilkesi hem Taoizm’de (Yin-Yang) hem de Heraklitos’da vardır-bu kökenle açıklanabilir.     Hint-Avrupalılar tanrılarının resim ve heykellerini yaparlardı. Hıristiyan kiliselerini süsleyen ikonlar bunun bir yansımasıdır. Buna karşılık Sami kültüründen etkilenen Ortodokslarda ve diğer Doğu Hıristiyanlarında, ikonlar daha az gelişmiştir.67Ayrıca konsillerin tümünün imparatorlarca toplanmasının ve onların iradeleri doğrultusunda kararlar çıkarmasının Mevcut Hıristiyanlığın bir açıdan da siyasal bir din karakterinde olduğunun da dikkati çekici olduğunu belirtmeden geçmek olmaz.Böylece konsiller sayesinde “Hıristiyan Öğretisi”nin genel çerçevesi ve ana hatları ortaya çıkmış oldu.     İsa Mesih’in getirdiği dinin, Konsillerde beşerileştirildiği ve dönüştürüldüğü çok açık olarak görülmektedir. Hazret-i Kur’an bunu şöyle ifade eder:
     “(Yahudiler) hahamlarını, (Hıristiyanlar) rahiplerini Allah’tan ayrı rabler edindiler. Meryem Oğlu Mesih’i de öyle. Oysa kendilerine yalnız tek Tanrı olan Allah’a kulluk etmeleri emredilmiştir. O’ndan başka tanrı yoktur. O, onların ortak koştuğu şeylerden münezzehtir.” (Hazret-i Kur’an, Tevbe sûresi, 9/31)                                    
 Murat Hakan Yıldırım'a teşekkürler
 

                                      KAYNAKÇA
1 14 Ocak 1999 tarihli Hürriyet gazetesi.
2 Belkis Şeyh, I Dared to Call Him Father/Tanrı Bana ‘Kızım’ Dedi, çev., A.  
K. Barış, Kitab yurt dışında basılmış, basım tarihi yok.
3 Kitab-ı Mukaddes, Pavlus’un Korintlilere ikinci mektubu 6/18.
4 Eliade, Mircae-Couliano, İoan P., Dinler Tarihi Sözlüğü/Dictionnair des Religions, çev., Ali Erbaş, İst.-1997, İnsan yay., s. 118 vd.
5 Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, s. 375 vd.
6 Eliade, Couliano, Dinler Tarihi, s. 118. Bu döneme ait kimi kaynaklar İsa Mesih hakkında oldukça yanlış bilgiler vermektedir. Bkz., A. M. Hunter, The Work & Words of Jesis, SCM Press, London-1973, s. 11.
7 Yrd. Doç. Dr. Mahmut Aydın “Yahudi Bir Peygamberden Gentile Tanrıya: İsa’nın Tanrısallaştırılma Süreci”, İslamiyat, cilt: 3, sayı: 4, Ekim-Aralık 2000, s. 62. Katolik Hıristiyanlıktaki Mesih inanışı için bkz., Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, s. 116 vd.
8 Hazret-i İsa’nın zamanındaki mesih beklentisi hakkında geniş bilgi için bkz., Lucas Grollenberg, Unexpected Messiah Or How the Bible Can be misleading, SCM Press, London-1988. Ölü Deniz Yazmaları da Tanrı Kırallığının gelmekte olduğuna dair güçlü bir beklentinin olduğunu göstermektedir. Bkz.,Howard Kee, What Can We About Jesus? Campridge Univ. Press, Campringe-1990, s.17.
9 Havarilerin bazıları tartışmalıdır. Bkz., Prof. Dr. Şaban Kuzgun, Dört İncil Yazılması Derlenmesi Muhtevası Farklılıkları ve Çelişkileri, Genişletilmiş ikinci baskı, Ank.-1996, s. 318.
10 Bilginler, Hazret-i İsa’nın peygamberliğinin evrensel olup olmadığı
konusunda farklı görüşler geliştirmişlerdir. Örneğin rahmetli Şaban Kuzgun Hoca, İsa Mesih’in peygamberliğinin evrensel olduğunu savunurken, Abdulehad Davud ise “İsa Mesih’e Cenab-ı Allah tarafından verilen özel memuriyet, İsrailoğulları kavmini ıslah ve Musa şeriatına yeni bir açıklık ve ruh vermekten ibaretti.” diye düşünür. Abdülehad Davud, İncil ve Salîb, sad., Kudret Büyükcoşkun, İst.-1999, s. 21, İnkılap yay., s. 77.
11 Bu konuda bakınız, aşağıda yer alan “Hazret-i Kur’an açısından Hıristiyanlık” başlıklı bölüm. İncillere göre Hazret-i İsa’nın yargılanışı ve çarmıha gerilişi hakkında bkz., Kitab-ı Mukaddes, Matta İncili 27. Bölüm Markos, 15.; Luka 23.; Yuhanna, 19. Bölüm
12 Hazret-i İsa’nın hayatı hakkında bilgi için ayrıca bkz., Atâurrahim, Muhammed, Bir İslam Peygamberi Hazret-i İsa/Jesus a Prophet of Islam, çev., Kürşat Demirci, İstanbul 1997, İnsan Yay. E. Renan, İsa’nın Hayatı, çev., Ziya İhsan, İst.-1997, MEB yay.; Bu bağlamda Türkçede Hıristiyan propagandistlerce yayınlanan bir çalışma: Dennis E. Clark, Yaşamı ve Öğretişleriyle Mesih İsa, 1991, Dove Publications.
13 Pavlus ve Hıristiyanlık üzerindeki etkisi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz., Şinasi Gündüz, Pavlus Hıristiyanlığın Mimarı, Ank.-2001, Ankara Okulu yay.
14 Pavlus’un asıl adının Saul olduğunu hatırda tutarak Resullerin İşleri, 8. Bölümden izleyelim: “İstefan’ın öldürülmesini Saul da onaylamıştı. O gün Kudüs’teki inanlılar topluluğuna karşı korkunç bir baskı dönemi başladı. Elçiler hariç tüm imanlılar Yahudiye ve Samiriye’nin her yanına dağıldılar. 2Bazı dindar kişiler, İstefan’ı gömdükten sonra onun için büyük yas tuttular. 3Saul ise inanlılar topluluğunu kırıp geçiriyordu. Ev ev dolaşarak, kadın erkek demeden imanlıları dışarı sürüklüyor, hapse atıyordu.” Ayrıca bkz., Resullerin İşleri: 7/58.
15 Resullerin İşleri: 9/1-3. Ayrıca bkz., Pavlus’un Korintlilere birinci mektubu 15/1-11.
16 Galatyalılara mektubunda da (1/11-12) peygamberlik iddiasını açıklamaktadır Pavlus. Pavlus, Korintililere yazdığı birinci mektubunda kendi misyonunu açıklıyordu. 15/1-11.
17 Bkz., Annamarie Schimmel, Dinler Tarihine Giriş,, İst.-1999, Kırkambar yay., s.71-78; Çiğdeş Dürüşken, Roma’nın Gizem Dinleri, İst.-2000, Arkeoloji
ve Sanat yay.
18 Doç. Dr. Mehmet Aydın, “Batı ve Doğu Hıristiyanlığına Tarihi Bir Bakış”, Ank. Üniv. İlahiyat Fak. Dergisi, cilt: 27, s. 123 vd.
19 Eliade-Couliano, s. 119 vd.
20 Türkçe’de bu konuyu en iyi işleyen çalışmalardan birisi: Richard Wallace-Wynne Williams, Tarsuslu Pavlus’un Üç Dünyası, çev., Z. Z. İlkgelen, İst.-1999, Homer Kitabevi yay.
21 Toynbee de bu yönde düşünmektedir: Toynbee, Arnold J., Hıristiyanlık ve Dünya Dinleri, çev., M. Aydın, Konya-2000, Din Bilimleri yay., s. 4 ve 54 vd.
22 s. 52-55
23 Bkz. Prof. Dr. Mehmet Aydın, “Misyonerlik Faaliyetleri ve Türkiye”, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, Ank.-1996, s. 7 vd.
24 Dr. Mehmet Çelik, Süryani Kilisesi Tarihi, İst-1987, I/15-19.
25 Çelik, Süryani Kilisesi Tarihi, s. 9.
26 Çelik, Süryani Kadim Kilisesi, s. 16.
27 Pavlusçu doktrin, Hıristiyan kutsal metinlerinden Galatyalılara mektubun sunuşunda Hıristiyan ilahiyatçılarca şöyle özetlenmekte: “...Yahudi olmayanların Kutsal Yasa’ya uymak zorunda olup olmadıkları, Elçilerin İşleri 10:1-11:18 ve 15:1-35 bölümlerinden anlaşılacağı gibi, ilk inanlı toplulukları için oldukça duyarlı bir konuydu. O yıllarda (büyük olasılıkla İ.S. 48 ya da 49) İncil henüz yazılmamıştır. İnananların sahip olduğu kaynaklar, İsa’nın öğretisinden ve birinin Tanrı halkından sayılabilmesi için sünnetli olmasını öngören Eski Antlaşma’dan (Tevrat-Zebur) ibaretti. İşte Pavlus’un en önemli görevlerinden biri de Eski Antlaşma’da yer alan Kutsal Yasa’nın, İsa’nın öğretisi ışığında nasıl anlaşılması gerektiğini göstermekti.” Aslında Pavlus’un yaptığı apaçık kendi öğretisini inşa etmekti.
28 Bu tartışmalar Pavlus’un mektuplarında da yankılanır. Bkz., Pavlus’un Galatyalılara Mektubu’nun ikinci bölümü.
29 Pavlus’un yaşamının önemli bir kısmı ‘Elçilerin İşleri’ adlı bölümde anlatılmaktadır. Pavlus’un Hıristiyan oluşunun öyküsü ve teolojisi hakkında geniş bilgi için bkz., E. P. Sanders, Paul, Oxford Uni. Press, Oxford-1991; Şinasi Gündüz, “Pavlus’un Teolojisinde Gnostik Unsurlar”, Dinî Araştırmalar II, sayı: 6, yıl: 2000, s. 51-75; Pavlus’un İsa Mesih algılayışı hakkında bkz., Romalılara Mektup, 1/3-4; Filipililere Mektup, 2/5-11.
30 Bkz., Maurice Bucaille, Müsbet İlim Yönünden Tevrat, İnciller ve Kur’an, çev., M. A. Sönmez, Ank.-1984, s. 90-96.
31 Doç. Dr. Mehmet Çelik, Ortadoğu Mozaiği Süryaniler Nasturiler, Elazığ-1996, s. 11, Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, İst.-1983, s. 219 vd.
32 K. Bihlmeyer-H. Tuchle, I. ve IV. Yüzyıllarda Hıristiyanlık, çev., A. Güral, İst.-1972, s. 25.
33 Geniş bilgi için bkz., Bihlmeyer-Tuchle, Hıristiyanlık, s. 44-55.
34 Alexander Alexanderovich Vasiliev, Bizans İmparatorluğu Tarihi, çev., A. Müfid Mansel, Ank.-1943, I/53 vd.
35 Hıristiyanlık nasıl oldu da bu kadar yayılabildi, Edward Gibbon, bu durumu şöyle açıklıyor: Hıristiyanların Yahudilikten miras aldıkları katı ve hoşgörüsüz gayretkeşlik. Ölümden sonra yaşama inancı. Kilisenin mucizevi güçleri olduğuna dair inanışlar. İlk Hıristiyanların sade ve sofu törenleri. Roma İmparatorluğunda ayrı bir devlet haline gelen kilise hiyerarşisi. Roma İmparatorluğu dağılırken bu faktörlerden özellikle sonuncusu Hıristiyanlığın yayılmasında oldukça etkili olmuştur.
36 Roger Garaudy, 20. Yüzyıl Biyografisi, çev., A. Zeki Ünal, Ank.-1989, Fecr yay., s. 201.
37 Jaroslaw Pelikan, Jesus: Through the Centuries, Yale Univ. Press, 1985, s. 52; Francis Drovnik, Konsiller Tarihi İznik’ten II. Vatikan’a, çev., Mehmet Aydın, Ank.-1990, Türk Tarih Kurumu yay., s. 5 vd; Doç. Dr. Mehmet Çelik, Fener Patrikhanesi’nin Ekümenik İddiasının Tarihi Seyri (325-1453), İzmir-2000, Akademi yay., s. 15-20.
38 Abdülehad Davud’un asıl adı David Benjamin Keldani idi. Keldani nisbetinden anlaşılacağı üzere ve kendisinin de belirttiği üzere Keldânî-Asûrî milletindendi. (Aynı eser, s. 86 ) 1282’de İran Urmiye’de doğdu. 1895’te rahip oldu, 1900’de bıraktı. 1903’te İngiltere’de unitarian oldu. 1904’te ülkesine dönerken İstanbul’a uğradı başta Şeyhulislam Cemaleddin Efendi ve diğer bilginlerle yaptığı sohbetlerin ardından Müslüman oldu. Çeşitli bürokratik görevler aldı. 1914’te ABD’ye göç etti ve bir huzur evinde gözlerini hayata yumdu. Hayatı hakkında bkz., TDV İslam Ansiklopedisi.
39 Bkz., A. Davud, s. 33 vd.
40 Garaudy, 20. Yüzyıl Biyografisi, s. 207.
41 Ayrıntılı bilgi için bkz., Bilal Baş, Monoteist Bir Hıristiyanlık Yorumu: Aryüsçülük Mezhebi, Divan, yıl: 5, sayı: 9, 2000/2, Bilim ve Sanat Vakfı
yay., s. 167-200.
42 Drovnik, Konsiller Tarihi, s. 5-7.
43 Krş., Kitab-ı Mukaddes, İşaya, 29/13
44 Garaudy, 20. Yüzyıl Biyografisi, s. 208.
45 Garaudy, 20. Yüzyıl Biyografisi, s. 206.
46 Yrd. Doç. Dr. Mahmut Aydın “Yahudi Bir Peygamberden Gentile Tanrıya”, s. 60. Aynı yönde, A. Davud, s. 132 vd.
47 Hick, The Metaphor of God Incarnate, s. 44 vd.
48 Kitab-Mukaddes, 2. Kırallar, 18/4; ayrıca bkz., İsrailoğullarının Allah’ı unutup, başka tanrılara tapınmaları, Hakimler, 3/70; I. Samuel, 12/9; Mezmurlar, 106/13-22.
49 Bkz., A. Davud, s. 26 vd.
50 A. Davud, s. 27 vd.
51 Kitab-Mukaddes, Matta İncili, 20/25-27: “25 Ama İsa onları yanına çağırıp şöyle dedi: “Bilirsiniz ki, ulusların önderleri onları egemenlik hırsıyla yönetirler, ileri gelenleri de onlara ağırlıklarını hissettirirler. 26Sizin aranızda böyle olmayacak. Aranızda büyük olmak isteyen, diğerlerinin hizmetkârı olsun. 27Aranızda birinci olmak isteyen, diğerlerinin kulu olsun. “Markos İncili, 9/35 35 İsa oturup Onikileri yanına çağırdı. Onlara şöyle dedi: “Birinci olmak isteyen en sonuncu olsun, herkesin hizmetkârı olsun.»
52 Tek ve üç için Hıristiyan kaynakların atıf yaptığı Kitab-ı Mukaddes’teki referanslardan bir kaç örnek olarak şunları anabiliriz: Sadece TEK Tanrı vardır.-İşaya 44/6, 8; 45/6, 14, 18, 21, 22. Tanrı üç kişilikte kendini gösterir. -Pavlus’un Korintlilere ikinci mektubu. 13/14: “14Rab İsa Mesih’in lütfu, Tanrı’nın sevgisi ve Kutsal Ruh’un paydaşlığı hepinizle birlikte olsun.”; Petrus’un birinci mektubu. 1: 2: “2İsa Mesih’in sözünü dinlemeniz için ve O’nun kanının üzerinize serpilmesi için, Baba Tanrı’nın önbilgisine göre Ruh tarafından kutsal kılınarak seçildiniz. Lütuf ve esenlik artan ölçüde sizin olsun.” Bu referanslar da bile açık-seçik bir üçleme inanışı görünmemektedir.
53 Garaudy, 20. Yüzyıl Biyografisi, s. 208.
54 Bkz., Eliade,-Couliano, s. 137-141.
55 Ali Ferşatoğlu’nun “Teslisten Tevhide” başlıklı yazısında iddia ettiğinin aksine Protestanlar, teslis bırakıp da tevhidi benimsemiş değildir. Belliki Sn Ferşatoğlu, olması gereken ile olanı birbirine karıştırmaktadır. Bkz., 12 Haziran 2001 tarihli Yeni Asya gazetesi.
56 Yehova Şahitleri’ni ileride misyonerlik bahsinde ele alacağız. Yehova Şahitleri’nin propaganda amaçlı yayınlarından biri olan “Sonsuz Yaşama
Götüren Bilgi” adlı kitapta Yehova Şahitlerinin inanışlarını bulabilirsiniz. Bu kitabın özetini e-mail yoluyla bize ulaştıran Özcan Pali Kevin adlı
Yehova Şahidi’ne teşekkür etmeliyiz. Özellikle teslise karşı çıktıkları için diğer Hıristiyan gruplar Türkiye’deki propaganda faaliyetlerini yürüten web
sitelerinde de Yahova Şahitlerine doğrudan cephe açmıştır. Konuya dair bir de kitap adı verelim, bir süre Yehova Şahitleri arasında bulunup bir gruba
başkanlık yaptığını ileri süren şimdi ise protestan bir papaz olan bir yazar, Misak Günay, Gerçeği Bilelim, İst.-1984.
57 Christopher Dawson, Batının Oluşumu, çev., D. Tayanç, İst.-1976, Dergah yay., s. 137 vd.; Vasiliev, Bizans İmparatorluğu Tarihi, I/98.
58 Çelik, Mehmet, Fener Patrikhanesi..., s. 20-25.
59 Garaudy, 20. Yüzyıl Biyografisi, s. 208 vd.
60 Hıristiyan inancının Katolik yorumu için bkz., Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri/Catechisme de l’Eglise Catholique, çev., Dominik Pamir, İstanbul-2000, İkinci Anabölüm. Kateşizmin İngilizcesine Papalığın/Vatikan’ın resmî sitesi aracılığı ile ulaşılabilir: www.vatican.va archive/catechism/ccc_toc.htm
61 Henry Bettenson, ed., Documents of the Christian Church, Oxford Univ. Press, London-1956, s. 72 vd.
62 Bkz., A. Davud, s. 128-132.
63 Bir örnek olarak bkz., Bryan Magee, Felsefenin Öyküsü, çev., B. Sina Şener, Hong Kong-2000, Dost Kitabevi, s. 50-63.
64 Weber, Felsefe Tarihi, s. 110-117; Magee, Felsefenin Öyküsü, s. 30.
65 Aramice, Sami bir dil olup İbranice ve Arapça’nın akrabası olan bir dildir. Abdulehad Davud, Aramice’nin Süryanice olduğunu belirtir. A. Davud, s. 37.
66 F. F. Bruce, İncil Nasıl Yazıldı? çev., Yakup Yazman, 1983 (Bu kitapçık İngiltere’de özel olarak Türkiye’de Hıristiyanlık propagandasında kullanılmak üzere hazırlanmıştır.)
67 Bkz., Tayfun Akkaya, Ortodoks İkonaları/Genel Bir Bakış, İst.-2000, Arkeoloji ve Sanat Yay.; John Lowden, “İkona mı Put mu? İkonakırıcılık Tartışması”; Andre Graber, “Resim Düşmanlığı”, Sanat Dünyamız, sayı: 69-70, yıl: 1998.

 
  38565 ziyaretçi (84088 klik) sitemizi ziyaret etmiştir  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol